Öfke, insanın en doğal duygularından biridir.
Doğru ifade edildiğinde sınır çizer, hakkı korur, iletişimi güçlendirir.
Ancak kontrol edilemediğinde ilişkileri zedeler, sağlığı bozar ve kişinin yaşam kalitesini ciddi biçimde düşürür.
Son yıllarda Sivas’ta öfke kontrol sorunları nedeniyle psikolojik yardım arayan kişi sayısında belirgin bir artış var.
Hem bireysel terapide hem çift terapilerinde hem de aile danışmanlık süreçlerinde öfke, artık çok daha sık karşımıza çıkan bir konu.
Peki bu artışın nedeni ne?
Sivas’ta öfke kontrol sorunlarını artıran faktörler Türkiye ortalamasından neden daha belirgin?
Ve en önemlisi: Öfke nasıl yönetilebilir?
Bu yazıda, bir klinik psikolog olarak sahada gözlemlediğim dinamikleri ve bilimsel açıklamaları detaylı biçimde ele alacağım.
Öfkenin dışarıdaki yansıması genellikle ani, sert ve patlayıcı görünür.
Oysa öfke dediğimiz duygu aslında buzdağının görünen kısmıdır.
Altında çoğu zaman şunlar vardır:
Hayal kırıklığı
Kontrol kaygısı
Değersizlik hissi
Yorgunluk ve tükenmişlik
Geçmiş travmalar
Görülmeme ve duyulmama hissi
İletişim becerilerindeki yetersizlik
Çaresizlik
Yani aslında öfke, “en son çalan alarm” gibidir.
İçeride çok daha incitici duygular birikmiştir ve kişi kendini korumak için öfkeyi kullanır.
Sivas’ın sosyal yapısı, ekonomik şartları ve kültürel dinamikleri, öfke kontrol sorunlarının görünürlüğünü artırıyor.
Bu artışın birkaç temel nedeni var:
Sivas’ta özellikle kamu çalışanları, sağlık çalışanları, hizmet sektörü çalışanları ve esnaflar arasında yoğun bir günlük stres birikimi var.
Belirsizlik, yoğun iş yükü, uzun çalışma saatleri ve ekonomik baskılar, öfke eşiğini düşürüyor.
Sivas gibi herkesin birbirini tanıdığı şehirlerde insanlar:
daha çok göz önünde olduklarını hissediyor
eleştirilmekten çekiniyor
dışlanma veya dedikoduya maruz kalma korkusu yaşıyor
Bu sosyal baskı, kişinin duygularını doğal şekilde ifade etmesini engelliyor.
Bastırılan her duygu ise sonunda öfke olarak patlak verebiliyor.
Sivas’taki aile yapıları genellikle:
otoriter ebeveyn modeli
duyguların açık şekilde ifade edilmediği ev ortamı
“erkek güçlü olur, belli etmez” anlayışı
çatışmanın konuşularak değil, sabredilerek geçeceği inancı
gibi temeller üzerine kuruludur.
Bu durum, bireylerde duygusal farkındalık eksikliği yaratır.
Duygular tanınmadığında ve sağlıklı ifade edilmediğinde öfke kontrolü zorlaşır.
Sivas trafiği, park sorunları, kalabalık saatler ve şehir içi düzensizlikler birçok kişide kısa süreli öfke patlamalarını tetikliyor.
Bu görünürde küçük gibi duran stres kaynakları aslında günlük öfke birikiminin önemli bir parçası.
Sivas’ta çoğu kişi duygularını ifade etmeyi “zayıflık” veya “açık vermek” olarak görüyor.
Bu da ilişkilerde çatışmaları büyütüyor.
Toplumda öfke denilince akla sadece bağırmak, sinirlenmek veya kavga etmek gelir.
Oysa öfkenin görünmeyen ama çok daha tehlikeli biçimleri vardır:
Sessiz küslük
Pasif-agresif davranışlar
İçine atma ve bir anda patlama
Alaycı veya küçümseyici tavırlar
İletişimi tamamen kesme
Kendine zarar verme düşünceleri
Nesnelere yönelen öfke
Bazı kişiler dışarıya öfkeli görünmez ama iç dünyalarında sürekli öfke biriktirirler.
Bu durum uzun vadede:
hipertansiyon
mide problemleri
uykusuzluk
depresyon
panik atağa benzer semptomlar
gibi ciddi sonuçlara yol açabilir.
Öfke kontrolü zorlandığında genellikle üç süreç devrededir:
Kişi olayları olduğundan daha tehdit edici yorumlar.
Örneğin:
“Bana saygısızlık yaptı.”
“Beni küçük düşürmek istiyor.”
“Bu bana yapılır mı?”
Bu düşünceler, öfkenin otomatik olarak yükselmesine neden olur.
Beyin eski deneyimlere benzer bir durum gördüğünde alarm verir.
Öfke, bazen bugüne değil, geçmişte bastırılmış yaralara verilen tepkidir.
Beden “savaş ya da kaç” tepkisine geçer.
Kişi bu fizyolojik aktivasyonu kontrol etmeyi bilmediğinde öfkeyi yönetemez.
Klinik gözlemlerim, başvuruların çoğunun şu temalar üzerinden geldiğini gösteriyor:
“İş yerinde kendimi çok çabuk kaybediyorum.”
“Eşimle iletişim kuramıyorum, ufak şeylere hemen patlıyorum.”
“Trafikte kendimi tutamıyorum.”
“Çocuklarıma bağırdığım için pişmanım.”
“İçimde bir gerginlik var, kolay kontrol edemiyorum.”
“Sanki hep öfkeliyim ama nedenini bilmiyorum.”
Bu yakınmalar, öfkenin bir davranış değil, duygusal regülasyon sorunu olduğunu açıkça gösteriyor.
Öfke kontrol sorunu, kişinin “kötü” ya da “agresif” olmasından kaynaklanmaz.
Doğru tekniklerle yönetilebilen tamamen öğrenilebilir bir beceridir.
Terapi süreçlerinde:
Duygusal farkındalık geliştirme
Düşünce kalıplarını yeniden yapılandırma
Tetikleyicileri tanıma
“Durma – nefes – değerlendirme” tekniği
Alternatif davranış planlama
İletişim becerilerini güçlendirme
Stresle baş etme yöntemleri
Öfkenin altında yatan duygularla çalışmak
en etkili müdahaleler arasında yer alır.
Kişi öfkeyi bastırarak değil, tanıyarak ve dönüştürerek kontrol edebilir.
Öfke, aslında insanın kendine söylediği bir cümledir:
“Bir şeyler yolunda değil.”
Evet, zarar verebilir.
Ama doğru yönlendirildiğinde ilişkinin, iletişimin ve kişisel gelişimin kapısını da açabilir.
Sivas’ta artan öfke kontrol başvuruları bir kriz göstergesi değil; insanların artık duygularını daha fazla saklamadan destek aramaya başladığının kanıtıdır.
Ve bu, çok değerli bir farkındalıktır.
Unutma: Öfkeyi yönetmek, onu bastırmak değil;
onu duymak, anlamak ve doğru kanala yönlendirmektir.
Unutma! Yalnız değilsin.
Uzm. Klinik Psikolog Ferkan Ayyıldız Psikoloji Merkezi