https://www.uzmanpsikologsivas.com/Blog/BlogDetay/dijital-cagda-ruh-sagligi-sosyal-medya-ekran-bagimliligi-ve-depresyon

Dijital Çağda Ruh Sağlığı: Sosyal Medya, Ekran Bağımlılığı ve Depresyon

Sabah gözünü açtığında ilk yaptığın şey telefonu eline almaksa, yalnız değilsin.
Artık çoğumuzun güne başladığı, gün içinde yön bulduğu ve günü bitirdiği yer aynı: ekranlar.
Fakat bu yeni yaşam biçimi, fark ettirmeden ruh sağlığımızı dönüştürüyor — hatta bazı noktalarda zorluyor.

Dijital çağ, insanlık tarihinin en bağlantılı dönemini yarattı ama paradoksal biçimde en yalnız hissettiğimiz dönem haline de getirdi. Bu yazıda, sosyal medyanın ruhsal etkilerini, ekran bağımlılığının görünmeyen yanlarını ve dijital çağın içimizde yarattığı sessiz depresyonu birlikte ele alacağız.


Bağlantı Kurarken Kopmak: Sosyal Medyanın İki Yüzü

Sosyal medya, ilk ortaya çıktığında “insanları yakınlaştırma” amacı taşıyordu. Bugünse, milyonlarca insan aynı platformlarda bir araya geliyor ama çoğu, kendini hiç olmadığı kadar yalnız hissediyor.
Bu çelişki, “bağlantı paradoksu” olarak adlandırılıyor: Ne kadar fazla bağlantımız olursa, duygusal olarak o kadar uzaklaşabiliyoruz.

Araştırmalar, sosyal medyada geçirilen sürenin artmasıyla birlikte depresyon ve anksiyete belirtilerinin de yükseldiğini gösteriyor.
Bunun birkaç nedeni var:

  • Kıyas kültürü: Başkalarının “en mutlu anlarını” sürekli görmek, kişide “benim hayatım yeterli değil” algısı yaratıyor.

  • Onay arayışı: Beğeni sayıları, görünürlük ve takipçi artışı, benlik değerinin ölçütü haline geliyor.

  • Gerçeklikten kopuş: Dijital kimlik ile gerçek kimlik arasındaki fark büyüdükçe içsel çatışma artıyor.

Bu tablo, özellikle ergenler ve genç yetişkinlerde özsaygı düzeyinin düşmesine, sosyal izolasyona ve kimlik karmaşasına yol açabiliyor.


Ekran Bağımlılığı: Fark Etmeden Gelişen Yeni Nesil Bağımlılık

Bağımlılık kavramını genellikle madde kullanımıyla ilişkilendiririz. Ancak beyin, dopamin salınımı açısından sosyal medya bildirimlerini de benzer biçimde işler.
Her “bildirim sesi”, “beğeni” ya da “yeni mesaj”, beyinde küçük bir ödül mekanizmasını tetikler. Bu da ekran karşısında geçirilen sürenin kontrolünü zorlaştırır.

Ekran bağımlılığı belirtileri genellikle şunlardır:

  • Telefona erişim olmadığında huzursuzluk veya sinirlilik hissetmek,

  • “Beş dakika bakacağım” diyerek saatler geçirmek,

  • Sosyal medyada geçirilen zamanı gizleme eğilimi,

  • Gerçek ilişkilerden kaçınmak veya yüz yüze iletişimde zorluk yaşamak.

Zamanla ekran, hem rahatlama aracı hem de kaçış stratejisi haline gelir.
Kişi stres, yalnızlık veya can sıkıntısı yaşadığında ilk olarak dijital ortama yönelir. Bu kısa süreli rahatlama, uzun vadede duygusal uyuşma, motivasyon kaybı ve sosyal geri çekilme ile sonuçlanır.


Dijital Depresyon: Görünmeyen Bir Ruhsal Salgın

Modern psikiyatride giderek daha sık tartışılan kavramlardan biri “dijital depresyon”dur.
Bu terim, doğrudan dijital ortamların tetiklediği veya sürdürdüğü depresif belirtileri tanımlamak için kullanılır.

Peki dijital depresyonun belirtileri nelerdir?

  • Günün büyük bölümünü çevrimiçi geçirip yine de tatmin olamamak,

  • Sosyal medyada sürekli “geri kalma korkusu” (FOMO – Fear of Missing Out) yaşamak,

  • Gerçek hayatta ilişkiler kurmakta isteksizlik,

  • Dijital ortamlarda onay almadan kendini değersiz hissetmek,

  • İçsel boşluk, amaçsızlık veya motivasyon eksikliği.

Bu durum, klasik depresyondan farklı olarak sessiz bir biçimde ilerler.
Kişi, dışarıdan aktif ve sosyal görünür; ancak iç dünyasında tükenmişlik, anlamsızlık ve duygusal yorgunluk hisseder.


Algoritmaların Psikolojimize Etkisi

Dijital platformların görünmeyen bir yönü de algoritmalardır.
Sosyal medya, kullanıcıya sürekli olarak en çok ilgilendiği içerikleri gösterir. Başta cazip görünse de bu durum, kişinin algısını daraltır ve duygusal yankı odaları oluşturur.

Bir süre sonra kişi sadece kendi düşüncesine benzer fikirlerle çevrilir, farklı bakış açılarına tahammülü azalır.
Bu da benlik esnekliğini, empatiyi ve gerçeklik değerlendirmesini zayıflatır.

Klinik gözlemler, bu yankı odalarının özellikle gençlerde öfkelenme eşiğini düşürdüğünü, sabırsızlık ve tahammülsüzlük düzeyini artırdığını gösteriyor.
Beyin sürekli “uyarılma” haline alıştığında, sıradan yaşam artık “yetersiz uyarıcı” olarak algılanır — bu da kronik can sıkıntısına yol açar.


Dijital Dengeyi Yeniden Kurmak: Ruh Sağlığını Koruma Yolları

Dijital dünyadan kopmak çoğu insan için gerçekçi bir seçenek değil. Ancak dengeyi yeniden kurmak mümkün.
Klinik uygulamalarda ve terapötik süreçlerde, dijital farkındalık (digital mindfulness) son yıllarda önemli bir araç haline geldi.

İşte dijital çağda ruh sağlığını korumanın bazı etkili yolları:

  1. Ekran süresini bilinçli olarak sınırla.
    Telefonların çoğunda “ekran süresi” takibi vardır. Her gün belirli bir sınır koymak, farkındalık kazandırır.

  2. Dijital detoks günleri planla.
    Haftada bir gün, sosyal medyadan tamamen uzak kalmak beynin dinlenmesi için gereklidir.

  3. Bildirimleri sessize al.
    Sürekli uyarılmak yerine, mesajları senin belirlediğin aralıklarla kontrol et.

  4. Gerçek ilişkileri besle.
    Dijital iletişim, yüz yüze bağ kurmanın yerini tutmaz. Göz teması, dokunma, ses tonu — hepsi ruhun sosyal besinleridir.

  5. Kendini kıyaslama döngüsünden çıkar.
    Sosyal medyada gördüğün şeylerin bir vitrinden ibaret olduğunu hatırla. Her yaşam, paylaşılmayan bir perdeye sahiptir.

  6. Zihinsel mola ver.
    Meditasyon, derin nefes egzersizleri veya doğada yürüyüş yapmak zihni dijital gürültüden arındırır.

  7. Profesyonel destek al.
    Ekran bağımlılığı ya da dijital depresyonla baş etmekte zorlanıyorsan, psikolojik destek almak bir güç göstergesidir — zayıflık değil.


Zihinsel Gürültüden Sessizliğe: Ruhun Dijital İyileşmesi

Dijital çağ, insanı “sürekli açık” hale getirdi.
Zihin, bir bilgisayar gibi kapanmadan çalışıyor.
Fakat hiçbir sistem, sonsuz işlem kapasitesine sahip değildir — ruh da öyle.

Gerçek iyileşme, bazen sessiz kalmaktan geçer.
Ekranı kapattığında, geriye sadece sen kalırsın.
İşte o an, kendinle yeniden karşılaşırsın: düşüncelerin, duyguların, ihtiyaçların, özlemlerin.

Unutma; sağlıklı bir zihin, sürekli bağlantıda olan değil, gerektiğinde bağlantıyı kesebilen zihindir.
Çünkü bazen en derin farkındalık, ekran ışığının değil, sessizliğin içinden doğar.

 

Unutma! Yalnız değilsin.

 

Uzm. Klinik Psikolog Ferkan Ayyıldız Psikoloji Merkezi

18.10.2025